Birbirimize çarptığımızda çıkarabileceğimiz onlarca melodi varken, biz haykırmayı seçmiştik birbirimize. Binlerce kelime varken yan yana gelip içimizdeki çiçekli bahçeleri tarif edebilecek, biz susmayı tercih ettik. Çünkü her açışımız o ağzımızı, derimizi delip kalbimize saplanıveren zehirli oklardan farksız sözlere gebe oluyordu.

Sustuk, yan yana iki korkak birbirimizi kendi acılarımızda boğmaktan korkarak, ve daha da saplanarak birbirimizin ciğerine sustuk. Konuşsaydık geçecek olan her sancıyı, beynimizde birer ura dönüştürene kadar sustuk. Kendi kendimize provasını yaptığımız binlerce konuşmayı, gözlerimizin içine bakarak sessizce tekrar ettik duaymışçasına.

İlk tehlike anında birbirini bulan ellerimiz, bunu ilk fark ettiğimiz anda da acemi bir telaşla ayrıldı birbirinden. Ellerimiz çırpınırken anlatmak için, kestik onları da bileklerden itibaren. Kırdık, gözümüzden bile sakındığımız her bir hücreyi.

Ayrı ayrı denklemlerde anlamlıydık belki de. Aynı problemin içinde çıkmıyordu değerimiz denediğimiz tüm formüllerde. Yorgun düştük yeni formüller denemekten ve her seferinde aradığımızı bulamamaktan.  Ya ne aradığımızı bilmiyorduk diğer binlerce arayan gibi, ya da bulmayı sandıklarımız elde edilmeyecekti bu denklemle.

Denedik, susarak. Denedik, denemekten yorularak.

 

Sustuk” üzerine 2 yorum

Yorum bırakın